DOLAR 40,7086 0.17%
EURO 47,4348 -0.19%
ALTIN 4.437,450,30
BITCOIN 47710260.56029%
Lefkoşa
°

SABAHA KALAN SÜRE

  • HABERLER
  • SERVİS 1
  • SERVİS 3
  • FİNANSİF
  • İNTERAKTİF
  • HESAP
  • DİĞER
Haksızlık neden (Hala) bizi rahatsız ediyor?

Haksızlık neden (Hala) bizi rahatsız ediyor?

ABONE OL
9 Ağustos 2025 08:32
Haksızlık neden (Hala) bizi rahatsız ediyor?
0

BEĞENDİM

ABONE OL


Son günlerde ortaya çıkan sahte diploma skandalı ülke gündeminde bir numaraya çıktı ve toplu bir tepkiye yol açtı. Böyle bir olay acaba neden bu kadar fazla tepkiye yol açtı? Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hakan Türkçapar yazdı.

İnsanlık tarihi boyunca, adaletsizlik karşısında tepki vermek, pek çok toplumda görülen evrensel bir tepki. Bu eğilim o kadar güçlü ki, bazen bireyler kendi yaşamlarını riske atarak haksızlıkla mücadele ederler. Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, bu evrensel eğilimin altında yatan psikolojik düzenekleri daha net olarak açığa çıkarmaya başladı. Bu çalışmalardan biri de yıl içinde 2025 yılında European Journal of Social Psychology’de yayınlandı. Çalışma haksızlığa karşı çıkma eğiliminin kültürler arası nasıl işlediğini ve bu tepkinin sosyal psikolojik temellerini inceliyor. Bu çalışma, paradoks gibi görünen bir sonucu da gün yüzüne çıkardı, haksızlık kanıksanan bir şey değil: Yolsuzluğa daha fazla maruz kalan toplumlarda yaşayan insanlar, beklenmedik şekilde adaletsizliğe karşı daha sert tepkiler gösterebilmektedir.
Haksızlık Algısının Nöropsikolojik Temelleri İnsan beyninin adaletsizlik karşısında verdiği tepki, milyonlarca yıllık aktarılan deneyimlerin bir ürünüdür. Nörobiyolojik araştırmalar, haksızlık algılandığında beynin ödül sisteminin tersine çalıştığını ve stres hormonlarının salgılandığını göstermektedir. Bu durum, vücudumuzun adaletsizliği gerçek anlamda bir tehdit olarak algıladığının göstergesidir. Modern görüntüleme teknikleri kullanılarak yapılan çalışmalarda ise, haksızlık karşısında beynin, hem bedensel hem de duygusal acı ile ilişkili bölgelerinin etkinleştiğini gösteriyor. Bu nedenle “haksızlık acısı” ifadesi sadece metaforik değil, nörolojik bir gerçektir.
Varraich, Köbis ve Lange’nin 2025 yılındaki çalışması, sosyal adaletsizlik karşısında Endonezya gibi yüksek yolsuzluk düzeyine sahip ülkelerde yaşayan bireylerin, çok daha güçlü ahlaki yargılara sahip olduklarını keşfetti. Bu bulgunun arkasında “göreceli mahrumiyet” kavramı yatmaktadır. Yolsuzluk içinde yaşayan vatandaşlar, hak ettiklerinden daha az aldıklarını, diğerlerinin ise hak etmedikleri şeyleri aldığını algılar. Bu durum, toplumsal düzeyde paylaşılan bir mahrumiyet hissi yaratır ve toplu öfkeyi besler. İlginç olan ise, bu öfkenin zamanla adaletsizliğe karşı daha güçlü ahlaki duruşa dönüşmesidir. Araştırma, Hollanda gibi düşük yolsuzluk seviyesine sahip ülkelerde yaşayan vatandaşların ise yolsuzluğa karşı nispeten daha toleranslı olduklarını ortaya çıkarmıştır. Bu paradoks, sosyal normların ve beklentilerin şekillendirilmesinde deneyimin rolünü vurgulamaktadır.
Son yirmi yılın araştırmaları, adaletsizlik sonrasında “adalet onarımı” sürecinin nasıl işlediğini aydınlatmıştır. Bu süreç, mağdur, fail ve gözlemci perspektiflerinden farklı psikolojik ihtiyaçları karşılamaya odaklanır. İnsanlar adaletsizlik yaşadıklarında, sadece maddi tazminat değil, aynı zamanda onurlarının onarılması, hakikatın ortaya çıkması ve gelecekte benzer durumların yaşanmaması için garantiler arar. Bu da sırasıyla, tanınma yani yaşanan zararın kabul edilmesi, sorumluların hesap vermesi; onarım yani maddi ve manevi zararların giderilmesi ve en nihayetinde de güvence yani gelecekte korunma garantisini içermektedir.
Haksızlığa karşı gösterilen tepkilerde kültürel etkenler büyük rol oynar. Bireyci kültürlerde kişisel haklar ön plana çıkarken, toplulukçu ülkelerde kültürlerde toplumsal adalet vurgusu daha güçlüdür. Ancak temel adaletsizlik algısı ve buna karşı gösterilen tepki, kültürler arası olarak evrensel bir özellik göstermektedir. Yapılan çalışmalar, cinsiyet etkeninin de önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle “sextortion” (cinsel istismar yoluyla yolsuzluk) gibi durumlarda, toplumsal cinsiyet dinamikleri adaletsizliğe verilen tepkileri şekillendirir. Kadınların ve erkeklerin adaletsizlik algısı ve buna karşı gösterdikleri tepkiler, toplumsal güç dinamikleri tarafından farklı şekillerde etkilenir. TOPLU ADALETSİZLİK VE KİMLİK SÜREÇLERİModern çalışmalar, örgütsel bağlamda yaşanan adaletsizliklerin bireyler üzerindeki etkisini de incelemektedir. Örgütsel kimlikler, bazen bireylerin yolsuzlukları görmezden gelmelerine veya desteklemelerine neden olabilir. Bu durum, “bağlılık körlüğü” olarak adlandırılan psikolojik fenomenle açıklanır. TOPLU EYLEM VE SOSYAL DEĞİŞİMAdaletsizlik karşısında bireysel tepkiler zamanla paylaşılan tepkilere dönüşebilir. Bu süreçte sosyal kimlik teorisi kritik bir rol oynar. İnsanlar kendilerini adaletsizlikle mücadele eden bir grubun parçası olarak gördüklerinde, bireysel maliyetlere rağmen harekete geçme eğilimleri artar.
Son araştırmalar, adaletsizlik karşısında gösterilen toplu tepkilerin toplumsal değişimin motoru olduğunu göstermektedir. Öfke ve hayal kırıklığı gibi olumsuz duygular, doğru şekilde kanalize edildiğinde yapıcı sosyal değişimin itici gücü haline gelir. Adaletsizlik Algısının Ruh Sağlığı Üzerindeki Etkileri Kronik adaletsizlik yaşantısı, bireylerin psikolojik sağlığı üzerinde derin etkiler yaratır. Özellikle kanser hastaları üzerinde yapılan çalışmalar, algılanan adaletsizliğin psikolojik sıkıntı düzeyini önemli ölçüde artırdığını göstermektedir. Bu durum, adaletsizliğin sadece sosyal değil, aynı zamanda sağlık sorunu olduğunu ortaya koymaktadır. Algılanan adaletsizliğin yüksek olduğu durumlarda, bireyler, daha yüksek depresyon ve anksiyete seviyeleri gösterir, daha çok travma sonrası stres belirtileri ve sosyal güven kaybı yaşar ve bedense sağlık sorunları geliştirebilir. Sonuç: Adaletsizlikle Mücadelenin Geleceği Haksızlığa karşı çıkma eğilimi, insanın en temel doğasının bir parçasıdır. Son yıllardaki sosyal psikoloji araştırmaları, bu eğilimin evrensel olduğunu, ancak kültürel ve bağlamsal etkenler tarafından şekillendirildiğini göstermektedir. Varraich ve meslektaşlarının çalışması, adaletsizliğe maruz kalmanın paradoksal olarak adaletsizliğe karşı daha güçlü bir duruş geliştirebileceğini ortaya koymuştur. Bu bulgu, zorluklarla karşılaşan toplumların zamanla daha adil sistemler geliştirebileceği umudunu vermektedir. Gelecekte, bu alandaki araştırmaların dijital çağın getirdiği yeni adaletsizlik türlerine odaklanması beklenmektedir. Sosyal medya, yapay zeka ve küreselleşme, hem yeni adaletsizlik biçimleri yaratmakta hem de bunlarla mücadele için yeni fırsatlar sunmaktadır. İnsanın adaletsizlik karşısındaki tepkisi, türümüzün hayatta kalması ve gelişmesi için vazgeçilmez bir uyum düzeneğidir. Bu doğal eğilimimizin adalete olan insani tutkumuzu anlamak ve büyütmek, daha adil ve güzel bir dünya inşa etmenin anahtarıdır.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r