“Benzer benzeriyle” kuralına dayanan ”Homeopati”, çok seyreltilmiş doğal maddelerle yapılan ve plasebo etkisine dayalı alternatif bir tedavi biçimidir. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hakan Türkçapar, tıbbi açıdan etkinliği bilimsel olarak kanıtlanmamış olan bu yöntem hakkında merak edilenleri ntv.com.tr okurlarına özel yazdı.
1790’ların başında, Leipzig’li Alman doktor Samuel Hahnemann, geçimini sağlamak için çeviri yaptığı tıp kitaplarından birinde, kınakına bitkisinin kabuğunun sıtmaya iyi geldiğini okudu. Ama gerekçesini anlayamadı. Hahnemann, doğruluğundan kuşku duyduğu her bilgiyi sınayan biriydi. Kitaptaki bilgiyi sınamak için, biraz kınakına tozu alarak bizzat etkisini görmek istedi. Saatler içinde hafif ateş, halsizlik, titreme hissetti: sıtma için kullanılan bir ilaç bizzat sıtmanın belirtilerini oluşturmuştu. Bunun üzerine şöyle düşündü: “Belki de bir madde, sağlıklı insanda hangi belirtilere yol açıyorsa, aynı belirtileri yaşayan hastayı da o belirtilerden kurtarabilir”. Bu tek gözlem sonrası, Hahnemann bu fikre kesin bir inanç geliştirerek günümüze dek gelecek olan homeopati adı verilen bir tedavi yönteminin kurucusu oldu.
Homeopati, “benzeri benzeriyle tedavi edilir” (similia similibus curentur) ilkesi ile zararlı maddelerin çok azının aksine o durumu tedavi edeceğini iddia eder. Yani bu yaklaşıma göre, bir hastalığın belirtilerine yol açan maddelerin çok azaltılmış miktarının o durumu tedavi edicidir. Günümüzde, alternatif bir tıp yöntemi olarak hala var olan homeopati, asıl olarak kişisel bir gözlem ve buna dayalı bir varsayımdan kaynaklanıyor. Hala alternatif tıp yöntemi olarak kullanılması nedeniyle bu yönteme yakından bakmakta yarar var. Varsayımlara yakından bakalım: Homeopatinin dayandığı temel ilke, bir belirtiye yol açan maddenin, çok azının onu tedavi etmesidir. Oysa bu iddianın içeriğindeki iki ilke de bilimsel açıdan sorunludur. İlk olarak, “benzeri benzeriyle tedavi edilir” (similia similibus curentur) prensibi, modern farmakoloji ve toksikoloji bilgisiyle çelişmektedir. Bir maddenin yüksek dozda toksik etkisi göstermesi, o maddenin düşük dozda aynı belirtileri tedavi edeceği anlamına gelmez. Bu yaklaşım, doz-tepki ilişkisinin temelini oluşturan bilimsel ilkelerini göz ardı eder. İkinci sorun, homeopatik ilaçların hazırlanmasında kullanılan “potensiyalizasyon” sürecidir. Bu süreçte, etken madde su veya etil alkol ile art arda seyreltilir ve her seyreltme aşamasında çalkalanır. Bu aşırı düzeyde seyreltme, çözeltide özgün molekülden tek bir tanesinin bile bulunma olasılığını matematiksel olarak neredeyse sıfıra indirebilir. SİSTEMATİK İNCELEMELER VE META-ANALİZLER
Bir tedavinin etkisi olup olmadığına ilişkin en net veriler ve güçlü kanıtlar, sistematik incelemeler ve meta-analizlerden gelir. British Medical Journal’da yayınlanan Shang’ın gerçekleştirdiği 2005 tarihli kapsamlı bir meta-analizde, 110 homeopati ve 110 konvansiyonel tıp çalışmasını karşılaştırmıştır. Bu analiz, büyük ve yöntem olarak güçlü çalışmalarda homeopatinin plasebodan farksız olduğunu göstermiştir. 2015 yılında Avustralya Ulusal Sağlık ve Tıp Araştırma Konseyi (NHMRC) tarafından yayınlanan kapsamlı rapor, 176 çalışmayı incelemiş ve 68 sağlık durumu için homeopatinin etkinliğini değerlendirmiştir. Rapor, homeopatinin etkisinin hiçbir sağlık sorununda güvenilir kanıtlarla desteklenmediğini göstermiştir. PLASEBO ETKİSİ VE YÖNTEMSEL SORUNLAR Plasebo etkisi aslında ilaç olmayan yani etken madde içermeyen bir maddenin sanki ilaçmış gibi kişide iyileştirici bir etki oluşturmasıdır. Homeopatik tedavilerin gösterdiği olumlu sonuçlar da bilimsel olarak daha çok plasebo etkisiyle açıklanabilir. Sağlam bilimsel çalışmalar, homeopatik ilaçların aslında plasebodan yani ilaç olmayan ilaç benzeri maddelerden farksız olduğunu göstermektedir.
FİZİKSEL VE KİMYASAL OLANAKSIZLIK
Homeopatinin “su hafızası” teorisi, bilinen fizik ve kimya yasalarıyla çelişmektedir. Moleküler düzeyde, suyun daha önce temas ettiği maddelerin “hafızasını” saklayabilme mekanizması yoktur. Bu iddiayı destekleyen çalışmalar, yeniden yapıldığında başarısız olmuştur.
SAĞLIK OTORİTELERİNİN BAKIŞI
Dünya genelinde ciddi sağlık otoriteleri homeopatiye karşı şüpheli bir yaklaşım sergilemektedir. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), homeopatik ürünlerin güvenlik ve etkinlik standartlarını karşılamadığını belirtmektedir. Benzer şekilde, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), homeopatinin ciddi hastalıkların tedavisinde kullanılmasına karşı uyarıda bulunmaktadır. SONUÇ: Mevcut bilimsel kanıtlar, homeopatinin etkinliğinin plasebo etkisinden farklı olmadığını göstermektedir. Homeopatinin temel ilkeleri modern bilimsel anlayışla çelişmekte, kaliteli klinik çalışmalarda etkinlik kanıtı bulunmamakta ve fiziksel olarak açıklanabilir bir etki mekanizması bulunmamaktadır. Bu nedenle, homeopati bilimsel açıdan desteklenmeyen bir uygulama olarak değerlendirilmektedir. İnsan sağlığı çok önemli ve ciddidir. Sağlık alanında ancak kanıta dayalı yaklaşımlar kullanılmalıdır. “Alternatif tedavi yöntemlerinin” ancak zarar vermediği ve bilimsel yöntemle yararlı olduğu gösterilenlerin tedavi amaçlı kullanılması uygundur. Konu insan ve sağlığı olduğunda etkinliği kanıtlanmış tedavi yöntemlerini tercih etmek en güvenli yaklaşımdır.